Dün Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan Art International sanat fuarının açılışına katıldım. Doğrusunu söylemek gerekirse uzun zamandır bu fuarı bekliyordum. Diane Arbus fotoğrafları ilk kez Türkiye’ye geliyor ve bu çok heyecan verici bir durum. Ayrıca Arbus’un yanı sıra ünlü Rock solistlerinden Patti Smith’in de fotoğraflarının getirileceği haberleri gelmişti. Hal böyle olunca ben de dün (25.09.2014) yollara düştüm.
Biraz enteresan bir otobüs yolculuğundan sonra girişini bir türlü bulamadığım kongre merkezinin etrafında fır döndüm. En sonunda araçların giriş yaptığı bir kapıya rast geldim. Araçların ve ticari taksilerin birer otopark fişi alıp içeriye süzüldüğü kapıda bir güvenlik görevlisi tarafından durdurulup sorguya çekildim. Fuar için geldiğimi belirttiğimde “Halk” için fuarın yarın açılacağını söyledi. İlk bakışta farklı biri olduğumu anladı :). Hele o günkü VIP konuklar göz önüne alınırsa baya bildiğin “halktım”. Uzatmadım; akreditasyonumun olduğunu söyledim ve kimlik göstererek içeri girebildim. İçeri girince de binanın etrafında neden o kadar yürüdüğümü de anladım. Sanırım yaya kapısı olarak kullanılan yer o gün “halk günü” olmadığından kapalıydı. Belki de ben yanlış izlenim edindim :). Her neyse bir şekilde içeri girdik. Bu mevzulara pek kafayı takmadım; ne de olsa aklımda Diane Arbus fotoğraflarını görecek olmanın heyecanı vardı. Ana girişte hemen sağda Diane Arbus fotoğraflarını getiren galeri olan “Robert Miller Gallery“‘nin levhasını görünce heyecanım daha da arttı ve direkt oraya yöneldim.
Bütün heyecanım fotoğrafları görünce biraz söndü. Arbus’un sadece üç fotoğrafı getirilmişti. Onlardan hiç biri de ne kendi kişisel favorimdi ne de çok ünlü Arbus fotoğraflarındandı. Sonuçta sanat eserlerinin satışı için düzenlenen bir fuardı ve galeri elindeki fotoğrafları oraya getirmişti. Bir Arbus sergisi değildi. Ama öyle bir reklam yapıldı ve algı oluşturuldu ki açıkcası çok daha fazla bir şeyler göreceğim hissine kapıldım. Arbus’un fotoğraflarına gelirsek. üçü de 40×50 cm kağıda yaklaşık 35×35 cm basılmış gümüş jelatin baskılardı. Yani karanlık oda baskılarıydı. Teknik olarak değerlendirecek olursam bence üçüncü sınıf bir karanlık oda teknisyeninin yapacağı baskılar kalitesindeydi. Çok düşük kontrasta sahip fotoğraflarda beyaz alanlar kirli, siyah alanlar ise doygun değildi. Ayrıca negatifler orta format olmasına rağmen grilerdeki ton aralığı da zayıftı. Eğer içerik ile uyumlu olacak şekilde, sanatçı tarafından bilinçli olarak bu tonlar tercih edilmediyse, ki öyle olduğunu zannetmiyorum, bende daha önceden de dediğim gibi üçüncü sınıf bir karanlık odacının elinden çıkmış izlenimi uyandırdı.
Fotoğraflara ise şu şekildeydi:
“Four people at gallery opening”: Bir kadın ve üç erkeğin gösteren ve bir galeri açılışı sırasında flash ışığıyla çekilmiş 1968 tarihli bir fotoğraf. Sanırım bu fotoğrafta kadının porselen gibi duran garip yüzü ve duruşu Arbus’un ilgisini çekmiş. Rahmetli Arbus böyle “normal” dışı görünümleri çok severmiş :).
“A young man with his girlfriend with hot dogs in park”: Aslında çok ilginç bir fotoğraf. Bir çift ellerinde sosisli sandviçleri ile Arbus’a poz veriyorlar. Her ikisi de donuk bakmakta. Erkek direkt size bakarken kadının nereye baktığı belli belirsiz. Aslında kadının kendi başlı başına bir “normal” olmama hali veriyor. Ayrıca başını ve kalçasını farklı yönlere yatırması da bu durumu güçlendiriyor. Etkileyici bir fotoğraf.
“A women with her baby monkey”: Bu fotoğrafta da koltukta oturan bir kadın kucağında kundaklanmış bir maymun taşımakta. İşin kompozisyonu zaten başlı başına bir “normal” olmama durumuyken bunu kadının duruşu ve vücut detayları iyici abartmakta. Özellikle kadının ayakkabıları benim çok dikkatimi çekti. Buna ek olarak kadının yüz ifadesi de sizi “anormal” bir durum olduğuna inandırırcasına çok fazla belirsizlik içermekte.
Yine aynı galerinin getirdiği diğer bir ünlü isim Patti Smith’ti. Teknik kalite olarak yine Arbus’un fotoğraflarındaki gibi yetersiz buldum fakat bu durum Arbus’tan farklı olarak işin içeriği ile bir nebzede olsa örtüşmekte. Bu nedenle bilinçli bir tercih yapılmış olma ihtimali çok yüksek. Toplamda 5 adet gümüş jelatin fotoğraftan oluşan seri 8×10 inch (20×25 cm) kağıda basılmış fakat fotoğrafların boyutu yaklaşık 9×13 cm kadardı.
Aslında Patti Smith’tin kendi fotoğraflarının dışında ona ait bir portresi bütün fuarda en çok etkilendiğim işlerden biri oldu. Zaten Patti Smith bütün fotoğraflarında inanılmaz bir duruş sergiliyor. Hemen aklıma içinden alevler çıkan variller önünde Annie Leibovitz’in çektiği fotoğraf geliyor. Her neyse fuardaki fotoğrafın sahibi yine ünlü bir Amerikalı fotoğrafçı olan Robert Mapplethorpe. Fotoğraf mat soğuk ton kağıda basılmış ve selenyum ile tonlanmış. Birinci sınıf bir işçilik söz konusu. Bunun yanı sıra modelin duruşu, güvercinler… her şey sizi fotoğrafa çekiyor. Patti Smith o kadar sert ve donuk bir ifade ile duruyor ki kendinizi ezilmiş hissediyorsunuz. Bu güçlü duruşa rağmen fotoğraftaki beyaz güvercinler hem bir zıtlık hem de denge unsuru olarak ortay çıkıyor. Bir de eğer bu fotoğrafı ben çekmiş olsaydım, büyük ihtimal sıcak ton parlak kağıda basardım. Soğuk ton ve mat aklımın ucundan dahi geçmezdi. Ama seçilen kağıt ve tonlama fotoğrafın içeriği ile öyle güzel örtüşmekte ki bunun ötesinde bir şeyi düşünmek imkansız. Bu fotoğrafı gördüğüm için kendimi şanslı hissediyorum.
Bu fotoğraflar dışında değişik fotoğraflar ve fotoğraf kolajları fuar alanında görülmekteydi. Bunlardan biri de Nuri Bilge Ceyla’nın “Football players near Mount Ağrı (Ararat)” isimli fotoğrafıydı. Orta kısmı sisler içerisindeki Ağrı Dağı’nın etiklerinde, karlar içerisinde futbol oynayan kalabalık bir grubun fotoğraflandığı bu panoromik fotoğraf uzaktan sizi kendine çekiyor. 112×254 cm boyutlarındaki fotoğrafa, çok romantik sayılabilecek bir peyzaj içerisinde bulunan kişilerin ifadelerini aramak için yaklaşıyorsunuz. Özellikle sağ öndeki çocuğun çok güçlü bir ifadesi olduğu çok belli. Fakat o kadar büyük basılmış ki detaylar tamamen kaybolmuş. Maalesef fotoğraf bozulmuş. İçeriğin kaybolması bence çok büyük bir problem. Bu büyük ebatta fotoğraf basma hastalığının kaynağını cidden merak ediyorum. Keşke bu fotoğraf onda biri boyutlarında olsaydı. O zaman eminim ki insanlarda çok daha fazla etki uyandırırdı. Ha “ben çok büyük baskılar yapmak istiyorum” diyorsanız da Andreas Gursky gibi fotoğrafın içeriğini oluşturan detayları da kaybetmeyeceksin.
Aslında bunlara ek olarak çok beğendiğim bir fotoğraf işinden de bahsedecektim fakat aldığım not kağıtlarından birini kaybettim. O nedenle o güzelim cibachrome baskıları burada yazamayacağım. Eğer tekrar gitme şansım olursa ve ya giden bir arkadaştan detayları alabilirsem daha sonra buraya not olarak eklerim. Aslında bu fotoğraflardan Yücel Tunca’ya bahsettiğimde kendisinden kötü bir haber de aldım. Türkiye’de cibachrome baskı yapan yer maalesef kalmamış. Bu renkli fotoğraf üreten arkadaşlar adına ciddi bir mesele oluşturacak. Bizler içinse o güzelim renkleri, kontrası, keskinliği ve doygunluğu izleyebileceğimiz işlerden mahrum kaldığımız anlamına geliyor. Gerçekten çok üzücü :(.
Genel olarak fuarı değerlendirecek olursam da ilginç bir şekilde ülke sembollerine sıkça rastladığımı belirtmek isterim. Ayrıca devlet şiddeti etkisi ile yapılmış işleri de görmemiz mümkün. Buna ek olarak maalesef kadın bedenin kullanımının yine hoyratça yapıldığı işlere de rastlamak mümkün. Bütün fuar alanında ise beni en çok etkileyen iş Chul Hyun Ahn’a ait “Well” (kuyu) isimli çalışma oldu. Uzun süre başından ayrılamadım. Eminim siz de gittiğinizde başından ayrılamayacaksınız. Size küçük bir tüyo da veriyim. Bu kuyunun yeri A19’da.
Malum bu bir fuar olduğundan fiyatlar konusunu da merak ediyor olabilirsiniz. Ben merak etmedim; o yüzden de sormadım :). Ama şunu belirtmeden de geçemeyeceğim her yer dekorasyon için “mal” bakan VIP teyzelerle doluydu. Amcalar da genelde bahçede içkilerini yudumlayıp eşsiz manzaranın tadını çıkarttılar. Bir piknik havası hakimdi adeta.
“Halk Günü” giden arkadaşlar izlenimlerini paylaşırsa onları da seve seve paylaşırım.