Uzun zamandır bu konu hakkında bir şeyler yazmak istiyordum. Bugün de bir arkadaşımın gönderdiği bir link üzerine oturup yazayım dedim. Dediğim gibi uzun zamandır aklımda bir soru var. Kamusal alanda çekilen bir fotoğraf kime aittir? Görüntüleyene mi yoksa görüntülenene mi ait? Burada hemen bir parantez açayım. Soruda da belirtiğim gibi şu an yazımı “kamusal alan” ile sınırlandırmak istiyorum. Çünkü özel alan ile ilgili tartışma ayrı bir bakış açısı ve yaklaşım gerektirmektedir. Ayrıca ağırlıklı olarak problemler de kamusal alan çerçevesinde dönmektedir. İsterseniz öncelikli olarak aşağıdaki linkten ulaşabileceğiniz haber ile başlayalım.
http://arstechnica.com/tech-policy/2014/08/monkeys-selfie-cannot-be-copyrighted-us-regulators-say/
Fotoğrafta gördüğünüz sevimli makak maymunu bir yaramazlık yapıyor ve bir fotoğrafçının kamerasını çalıyor. Çalsa neyse ama sen tut bir de utanmadan selfie çek. Durum ilginç tabi. Fotoğrafçı daha sonra kamerasını ele geçiriyor ve fotoğrafı yayınlıyor. Wikipedia da bu fotoğrafı fotoğrafçıya danışmadan direkt olarak yayınlıyor. Onlara göre bu fotoğrafın fotoğrafçısı maymunun olduğundan bu fotoğraf da “kamu malı”dır. Amerikan mahkemeleri de bu durumu haklı buluyor ve fotoğrafın kamu malı olduğunu o nedenle de “korumasız entelektüel mal (unprotected intellectual property)” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar veriyor. Eee hani fotoğrafı çeken maymundu? Nasıl kamu malı oldu birden. En azından maymuna ödemesi bir kaç sepet meyve ile yapılamaz mıydı? Sonuçta dünyadaki ilk maymun selfiesi. Tarihi açıdan da büyük önemi var.
Bunun gibi garip bir dava da Güney Kore’de açıldı. Ünlü fotoğrafçı Michael Kenna Güney Kore’nin bir dizi çam ağaçları ile kaplı minicik bir adası olan Seok Adası’nın 2007 yılında siyah-beyaz bir fotoğrafını çeker. Bu fotoğraf sayesinde Seok Adası üne kavuşur ve hatta Güney Kore’nin sembollerinden birine dönüşür. Bunun üzerine Kore Havayolları Michael Kenna’nın fotoğrafına benzeyen ve başka bir fotoğrafçının 2010 yılında çektiği renkli bir fotoğrafı reklamlarında kullanır. Michael Kenna’yı Kore’de temsil eden galeri ise bu durumda fotoğrafçının Michael Kenna’nın fikrini çaldığı iddiası ile dava açar. 8 ay süren dava sonunda ise mahkeme telif hakkı kanunlarının fikirleri korumadığını, fikirlerin ifadelerini koruduğu (copyright does not protect ideas (or choice of subject matter). It protects only the expression of an idea) yönünde bir karar alır ve galerinin başvurusunu ret eder.
Bir örnekte bizim ülkemizden vereyim. Detayları ile ilgili olarak direkt bir bilgim olmadığımdan dolayı kurum ve kişi isimlerini vermeyeceğim. Popüler bir dergimiz bir sayısında İstanbul ile ilgili bir makale hazırlar. Bu makalede bir fotoğrafta İstanbul’un bir semtinde bulunan bir yapıya yer verir. Bu fotoğrafta el ele tutuşmuş bir çift de görünmektedir. Bu çift dergi yayınlandıktan sonra dava açar ve her birine 15.000TL tazminat verilir. Şimdi diyeceksiniz her gün istekleri dışında çarşaf çarşaf fotoğrafları yayınlanan ünlülerin durumu ne olacak. Onlar “kamuya mal” oldukları için onlar hakkında her şey mubah. Yani ortada bir kamu malı varsa isteyen istediğini yapabilir. Mesela derelerin özel şirketlere kiralanması olayına bakalım. Su kaynakları da kamu malı olmasına rağmen özel şirkete çok uzun süreliğine kiralanabiliyor yani mülkiyeti ve kullanımı belirli bir süre için devrediliyor. Eee hani kamu malıydı? Kamu malı dediğin herkesin kullanım hakkının olduğu yer değil mi? Bu durumda ünlü bir kişi görüntüsünün kullanım hakkını bir medya organına, ajansa ya da herhangi bir kuruma ve ya kişiye belirli bir süreliğine kiralayabilir mi? Gördünüz gibi o kadar çok soru ortaya çıkıyor ki.
Bu noktada aslında bütün bu olaylara bakış açımızın maalesef çarpık olduğu kanısındayım. Biz her şeyi metalaştırıp onuda mülkleştirmek konusunda yıkanmış beyinlere sahibiz. Sanki bu yaklaşım genlerimize kodlanmış durumda. Fotoğraf konusunda ise durum görüntüleyen ve görüntülenenin çıkar çatışmasından öte bir şey değildir. Her ikisi de görüntünün mülkiyetini arzulamaktadır. Halbuki bir kamusal alandaki görüntü sadece ve sadece kamuya ait olmalıdır. Hiç kimsenin tekelinde ve mülkiyetinde olamamalı ve hiç bir şekilde üçüncü şahıslara devredilmemelidir.
Burada akılları karıştıran sorularla da karşılaşmak işten değil. Mesela sokakta eşinizi aldattığınız biri ile el ele tutuştuğunuz bir fotoğraf yayınlandı ve eşiniz sizden boşandı (Buna benzer bir durum Almanya’da gerçekleşmiş.). Eee yani fotoğrafçı mı suçlu? Hırsızın hiç mi suçu yok? Eğer siz yazılı olan kanunları ve ya yazılı olmayan toplumsal kuralları benimsiyorsanız, bu kanun ve kurallar çerçevesinde yaşamalısınız. Bunlara aykırı davranmanın da tabi ki sonuçlarına katlanmak zorundasınız. Burada tabi her şekilde bu toplumsal kurallara uymama özgürlüğünüzün olduğunu da belirtmeliyim. Bu durumda da zaten sizin için herhangi bir “suç” olmadığından herhangi bir sonuç da ortaya çıkmaz.
Sıkça karşılaştığım diğer bir soru ise madem bu görüntüler kamu malı, bu görüntülerden fotoğrafçılar neden para kazanıyor? Bu da maalesef yine genlerimize sirayet etmiş olan kapitalist bakış açısının bir sonucu. Burada fotoğrafçı emeğinin karşılığında bir kazanç elde ediyor. Nasıl ki denizlerimiz kamu malı ama balıkçılık faaliyetleri sonucu insanlar emeklerinin karşılığında para kazanıyor, fotoğrafçılar için de durum aynı. Ayrıca ürettiği fotoğraflar daha çok insana ulaşan ve daha çok insanda duygu yaratan fotoğrafçı (müzisyen, ressam, kısacası sanatçı) diğerine göre de daha fazla gelir elde edecektir.
Yukarıdaki örneklere benzer bir çok durum ortaya çıkabilir. Kişisel olarak bu tür problemlere yaklaşımın görüntünün mülkleştirilmesi ve emek karşılığı ekseninde değerlendirilmesini hep benimsemişimdir.